Şükran Albayrak; ‘Sporun eğlence göz ardı ediyoruz’

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Şükran Albayrak, Deniz Temiz Derneği/TURMEPA dergisini özel açıklamalarda bulundu. Güzel sunucu Şükran Albayrak, “Son yıllarda artan rekabetçilikle birlikte sporun en önemli misyonlarından birini göz ardı etmeye başladık; sporun bir eğlence olduğunu” diyor.

Şükran Albayrak, sporun toplumsal yerini, sağlıklı bir neslin oluşturulmasındaki misyonunu ve sporun kendisini şekillendirişini dergimiz Deniz Temiz’e değerlendirdi. Profesyonel basketbol hayatı sona erdikten sonra ekranlara yönelen başarılı Tivibu sunucusu Eski Fenerbahçe Kulübü milli sporcusu Şükran Albayrak, spora olan tutkusunun hayatının dününde ve bugününde önemli bir belirleyici olduğunu söylüyor. Sporun bireysel olarak bir insanın hayatını değiştirmesi ve daha iyiye götürmesinin yanında daha özgüvenli, mutlu, duyarlı ve sağlıklı bir toplum için de kriter olduğuna vurgu yapan eski milli sporcu, çocuklara aşılanacak spor kültürü ile bunun mümkün olabileceğinin altını çiziyor. Sporun ve sporcunun önemli bir rol model olduğunu ifade eden Albayrak, en büyük hayalinin çocuk ve sporu bir araya getirerek, bir gelişim platformu oluşturmak olduğunu aktarıyor.

Profesyonel basketbol hayatınız bittikten sonra, yine içinde basketbolu barındıran spor sunuculuğuna başladınız. Nasıl gidiyor, enerjinizi konuşarak atabiliyor musunuz?

Ben basketbolu çok erken yaşta, elit sporcu seviyesindeyken bıraktım. Dolayısıyla, bu durum içimden atamadığım bir enerjiye, bu enerjinin yoğunluğu da yorgunluğa dönüşmeye başlamıştı. Televizyon, hedeflerim arasında değildi fakat ekranlarla tanışmam ve bu tanışıklığın içinde yine basketbolu barındırması beni çok mutlu etti. Burada kendimi daha iyi ifade ediyorum; televizyon benim için bir yaşam biçimi oldu. Sonunda da bir şekilde içimdeki enerjiyi mental bir yoğunluğa dönüştürerek kendi lehime durumu artıya geçirdim. Çünkü içimde biriken enerjinin nedenlerinden biri de spor aşkımdı ve ekranlarla beraber bu tutkuyu devam ettirmiş oldum. Spordan aldığım keyif o kadar yüksek ki, basketbolu bıraktıktan sonra hayatıma yeni heyecanlar kattım. Golf oynuyorum, kürek çekiyorum, yelken yapıyorum, masa tenisi oynuyorum… Sporun herhangi bir dalını deneme heyecanım hep çok yüksek. Spora karşı isteğimi hiç yitirmiyorum. Tüm bunların yanında ekran benim bu heyecanımı daha da tetikliyor çünkü burası çok değişken bir platform. Bilgiler üzerinden ilerliyor ve sporun farklı alanlarına dair denk geldiğim bilgiler, öğrenimler beni yeni başlangıçlara teşvik ediyor.

Bu bahsettiğiniz yeni sporların basketbol oynarken hayatınıza girme imkanı yok muydu?

Açıkçası antrenmanların ve bireysel çalışmalarımın yoğunluğu yeni bir spora vakit ayırmama olanak tanımıyordu. Diğer yandan sahip olduğum profesyonellik duygusu da başka bir sporu hayatıma almama izin vermiyordu; farklı alanlar arasında bölünmek yerine birinde ilerleyip en iyisini ortaya koymak istedim. Ayrıca basketboldan kalan zamanımı da daha basit hobilere ayırmak ve dinlenmeyi tercih etmek, daha çok işime geldi. Basketboldan emekliye ayrıldıktan sonra sporun bendeki heyecanının hiçbir şekilde bitmediğini fark ettiğimde ise elime geçen tüm sportif imkanları değerlendirmeye başladım. Artık amatör ruhun heyecanı ile mevzuya yaklaştığımdan pek çok dala aynı anda tutunabiliyorum.

Sporun hayatınızdaki derinliğinin kökleri aileye mi dayanıyor, yoksa kendinizin edindiği bir tutku mu?

Spor; bizim ailenin bir gerçeği, kültürü. Ailemdeki herkesin sporla bir bağı, geçmişi var. İlkokul yıllarımda, Arçelik kulübünde hentbol oynadım ve bu branşta milli takım seviyesine kadar yükseldim. Kulübün kapanması ile kendimi bir anda basketbolun içinde buldum. 10-12 yaşlarındayken, ablam, ben ve kuzenim Fenerbahçe’nin kapısından içeri girdik. Güzel olan şu ki, üçümüzün de aynı anda Fenerbahçe sporcusu olması, mahallenin havasını değiştirdi. Diğer gençleri de teşvik etmiş olduk ve bizden sonra çok fazla sporcu oluştu.

Şükran Albayrak
Eski Fenerbahçe Kulübü milli sporcusu Şükran Albayrak

Peki, bu kara sporları kültürünün içinde deniz kendine nasıl yer buldu?

Denizi hayatıma dahil etme isteğim aslında bir eksikliğe dayanıyor; bu eksiklik ise içinde iki neden barındırıyor. Çok küçük yaşlardan itibaren sporun içinde oldum ve yoğun bir çalışma temposu içinde yaşadım. Bu sebeple de tatil kavramı ve dolayısıyla deniz, yaşamımda çok sınırlı miktarda var oldu. Elbette bundan hiçbir zaman şikayetçi olmadım; isteyerek ve keyifle yaptım. Ancak bu kısıtlılık maviye bir hasret duymama neden oldu. Basketbolu bıraktıktan sonra kendimi dinlediğimde bunu daha net fark ettim. Bir diğer sebep de doğayla daha iç içe yaşama isteğim oldu. Ben çok büyük bir tribünden geliyorum, her zaman tıklım tıklım bir stat ve taraftarın daha da yükselttiği bir adrenalin vardı hayatımda. Bunun üzerine doğayla iç içe, daha sakin bir başlangıç yapmak istedim çünkü bu, benim için bir eksiklikti. Kendi alanımı terk ettikten sonra ilk olarak golfe başladım; bu branşta lisans ve antrenörlük ehliyeti aldım. Yıllarca kapalı bir yarış alanından doğanın içine geçmek bana iyi geldi. Yeşili iyice içselleştirdikten sonra da doğanın mavisine geçmek istedim. Basketboldan sonra yeni sporlara yönelme isteğim maviyle buluşunca, kendimi yelkende buldum. Bu arada denizle daha bütünleşik bir yaşam isteğimi tetikleyen başka etkenler de oldu. Mesela, Rahmi M. Koç’un Nazenin IV ile Devri Alem kitabını okuduktan sonra tekneye, tekneyle seyahat etmeye hevesli olduğumu gördüm. Televizyonculuğa başladığım ilk yıllarda tekne yarışları üzerine ağırladığım konuklar, anlatımlar, görüntüler, okyanusların mücadelesi de beni cezbetti. Bir şekilde sürekli bir şeyler bana denizlere yönelik işaretler veriyor gibi hissediyordum. Tüm bunların neticesinde de bu işin eğitimini almaya karar verdim ve kaptanlık ehliyeti aldım. Ara sıra teknesi olan arkadaşlarımla deniz hayatını deneyimliyorum. Yarışlara katılıyorum. Şu an işin başındayım ama öğrenmek için çok istekliyim. En büyük arzumsa bir gün kendi teknemi kullanmak. Yelken, benim gelecek dönem hayalim. Şu an denizlerle olan bağımı kürek çekerek sürdürülür kılıyorum. Haliç’te, Altınboynuz spor kulübünde kürek çekiyorum. Haliç’in manzarası eşliğinde bunu yapmak bana büyük bir keyif veriyor.

Peki sizin tercihiniz yelken mi yoksa motor yat mı?

Evet, tekne dünyasında böyle bir ayrım var ama sanırım, ben ikisini de aynı anda istiyorum. Ancak dediğim gibi buna henüz vakit var. Tekne söz konusu olduğunda, onunla ne kadar vakit geçirebildiğiniz çok önemli. Teknelere yönelik ilk farkındalığım bu oldu. Sizinle beraber yaşayan, özen isteyen bir varlık tekne. İş tempomu daha da azalttığım ve denizlere daha da vakit ayırabileceğimi düşündüğüm dönemimde kendi teknemi planlayacağım. Bu arada tekneye yönelik hayallerimin en büyüğü de bir dünya turuna çıkmak.

Geçtiğimiz yıllarda Doğa Koleji’nin “Doğada Hayat Var” projesinin bir parçası olmuştunuz. Farkındalık oluşturulmasına yönelik benzeri çalışma ve destekleriniz var mı?

Çocuklar benim için çok değerli bir yerde duruyor. Bu sebeple de sosyal sorumluluk alanında verdiğim desteklerin hemen tamamını buraya aktarıyorum diyebilirim. Bir süre Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nın bir üyesi olarak çocuklara temas ettim. Daha önce köy çocukları ile yaptığımız çalışmalarda, onlara verdiğimiz eğitimle gelişimlerine katkıda bulunmaya çalıştık. Yine verdiğim sportif direktörlükle, çocukları spora teşvik ederek kendilerini geliştirmelerine yardımcı olmaya çalıştım. Çocuğun kendini tanıması, yetkinliklerini fark etmesi adına katkı sunmaya çalışıyorum. Tüm bunları da en iyi bildiğim alan olan spor üzerinden gerçekleştirmeye çalışıyorum. Gönlümde henüz gerçekleştiremediğim bir hayalim var: Çocuklara bir şekilde ulaşamadıkları imkanları sağlamak ve onlara alternatif bir hayat sunmak. Yelken, tekne, deniz, doğa elbette benim için değerli, buna dair isteklerim, arzularım var. ama bu benim bireysel keyfim, lüks. Ancak çocuklar toplumsal ve evrensel bir mesele. Çocukların kendini ifade edebilmesini sağlamalıyız. Sporun; bir çocuğun sağlıklı, özgüvenli ve başarılı bir birey olmasında önemli bir aracı olduğuna inanıyorum. Bu noktada da sporu tanıtmanın, sporun sahip olduğu değerleri aktarabilmenin önemini fark etmemiz gerekiyor. Herkes başarılı ve ünlü bir sporcu olmayabilir ama spor yapan herkes disiplinli, cesaretli, özgüvenli, mücadeleci bireyler olabilir. Bu sebeple de amatör sporculuk önemli. Biz sporcular, işin amatör tarafının her zaman desteklenmesi gerektiğine inanıyoruz. Bütün bunlardan dolayı da spor ve çocuğu aynı potada eriterek, bir gelişim platformu yaratmak istiyorum. Bu benim için bir hedef.

Genel olarak sporcuların önemli birer rol model olduğu bilinir, öyle olması istenir. Sporcunun rol modelliği üzerine neler söylersiniz?

Sporcu olmasaydım bugün çok farklı bir hayatım olabilirdi; spor, hayatımı güzelleştiren, çeşitlendiren ve cesaretlendiren bir alan oldu. Erken yaştan itibaren sorumluluk almamı ve kendimi disipline etmemi sağladı. Spor, genç yaşta işin içine girip, yüksek hakimiyet kazanmak, hep daha iyisi için çalışmak, çaba göstermek, takım olabilmek ve mutlu olmak demek. Tüm bu değerler düşünüldüğünde bir sporcunun rol model teşkil etmesi çok normal. Spora daha fazla ağırlık verilmesi; daha fazla başarılı yeteneğin oluşması ve camiaya kazandırılması, arkadan daha fazla gencin oluşması anlamına geliyor. Diğer yandan bu sadece sporcuların rolü de değil. Ailelere de önemli görevler düşüyor. Bugün pek çok başarılı sporcunun başarısının arkasında aileleri olduğunu görebiliyoruz. Spora para ve kariyer olarak bakmadan önce güzel, kendini tanımış birey yetiştirme gözü ile bakmalıyız.

Sporun kadının toplumdaki yerini iyileştirmede bir rolü olduğunu düşünüyor musunuz?

Bugün futbol, erkek egemen bir branş algısına sahip; keza futboldan sonraki en favori spor dalımız olan basketbol da daha ziyade erkeklerle; voleybol ise kadınlarla anılıyor. Spor dallarını cinsiyetlerle eşleştirmek ve bunun doğru olduğuna inanmak; cinsiyetçi söylemlere neden olan, kadının, kız hatta erkek çocuklarının pozisyonuna söylemleri olumsuzlaştıran, gelişimine engel olan bir durum. Mesela Beşiktaş kadın futbol takımı çok başarılı bir takım. Cinsiyetçi bakış açısına rağmen kadınlar sporun içinde önemli başarılar elde ediyor. Bu ön yargıları kırsak çok daha önemli başarılar elde edilecektir. Bu, ülke ve toplumun uluslararası arenadaki rolü adına da son derece önemli. Spora kendi değerleri içinde yaklaşmak daha başarılı kadınlar ve daha mutlu bir gelecek için önemli. Bugün spordaki cinsiyetçi yaklaşımın önüne geçmenin en temel yolu, spor kültürü oluşturmaktan geçiyor. Spor kültürü geliştirdiğimizde bu tür sorunların ortadan daha hızlı şekilde kalkacağına inanıyorum. Mesela jimnastik alanında son yıllarda önemli başarılar ortaya koyuyoruz ama bunları çok az görüyoruz, okuyoruz. Spor kültüründen kastım sadece basketbol ve futbolu değil, sporun tüm dallarını benimsememiz gerektiği. Sporda bir sürdürülebilirlik sağlamalıyız. Dört yılda bir, olimpiyatlardan olimpiyatlara konuşmamalıyız bu branşları. Sporcu kültürüne sahip bireyler yetiştirmek için olimpik ruhun okul çağlarında çocukların hayatına girmesi gerekiyor. Ayrıca sporun yanında sanatta ve edebiyatta da benzer atılımları gerçekleştirmeliyiz. Sanat ve spor, uluslararası bir dil ve bunun ilerletilmesi bireysel ve kişisel gelişimin ölçüsünü belirler.

Son olarak neler eklemek istersiniz?

Son yıllarda artan rekabetçilikle birlikte sporun en önemli misyonlarından birini göz ardı etmeye başladık; sporun bir eğlence olduğunu. Sporu sadece rekabet üzerinden okumak keyifli tarafını, centilmenliğini, matematiksel yanını unutmamıza neden oldu. Hedeflerimden biri de ekranlar üzerinden sporun bu değerlerini yeniden hatırlatmak. Kaynak : TURMEPA

Şükran Albayrak; ‘Sporun eğlence göz ardı ediyoruz’

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Giriş Yap

Kanaldaa ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!