Suat Kılıç, 61.TC Hükümeti Gençlik ve Spor Bakanlığı görevinde hayata geçirdiği projelerinden, güncel siyasete kadar bir çok konuda Samsun’un Dijital İçerik Platformu kanaldaa.com’un sorularını yanıtladı.
Gençlik ve Spor Eski Bakanı Suat Kılıç, Türk sporunun sorunlarından, muhalefetin izlediği politikaya kadar bir çok soruya yanıt verdi. AK Parti‘nin 20 yıldır seçim kaybetmemesinin başarısına değindi. Keyifli bir sohbet ortamında geçen röportaj ile siz değerli okuyucularımızı baş başa bırakıyoruz…
Randevu alıp gittim…
Erken yaşta siyasete atıldınız. Siyasete atılma sürecinizden bahseder misiniz?
3 Kasım 2002 seçimlerine yönelik erken seçim kararı alındığında; henüz o günlerde 29’umdan 30’uma geçiş yapmış ve gün almıştım. Siyasete girmek Samsun’dan milletvekili olmak öteden beri niyetimde vardı.

O günün koşullarında AK Parti Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dan randevu istedim. Gittim, görüştüm. Samsun’dan milletvekili aday adayı olmak üzere kendisiyle yaptığım görüşme sonucunda karar aldım. Başvurumu yaptım. Aday adayı oldum, aday oldum ve ondan sonraki süreç gelişti.
3 dönem milletvekilliği yaptınız? Bu süreçteki performansınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çalışma odaklı bir insanınım. İş kavramı beni yoran, rahatsız eden değil bilakis çalışma azmimi şekillendiren, artıran bir kavram. Çalışmalıyız, üretmeyiz sorun çözmeliyiz. İşte devlet adamları bunun için vardır. Bir insan millet meseleleriyle ilgilenebilmek için milletvekili olur.
13 yıla yakın aktif siyaset yaptım
Milletin rızası, memleketin sevdası ve bu eksende sorunlara çözüm üretme çabasıdır siyasete girmekteki temel motivasyon. Ben de 3 dönem milletvekilliği yaptım. Bu dönem içerisinde Gençlik ve Spor Bakanlığımız var. AK Parti Grup Başkanvekilliğimiz var. Yine AK Parti’de medya ve tanıtım başkan yardımcılığımız var. 13 yıla yakın aktif siyasetin içinde kaldım.
Bu süreç içerisinde bir taraftan Türkiye’nin meselelerine, diğer taraftan da Samsun’un yerel sorunlarına hızlı, etkin, aktif ve interaktif çözümler üretmeye gayret ettik. Bütün bu sorunlara çözümler üretme çabasını ortaya koyarken de muhatapları dinlemek, sorunu sahibinden öğrenmek ve yine muhataplarıyla çözümler geliştirmek şeklinde çözüm odaklı bir yaklaşım benimsedik.
Türkiye’nin ilk ‘Gençlik ve Spor Bakanı’ sizsiniz. Bakanlık döneminize dair neler söylersiniz?
Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın kurucu bakanıyım. 2011 yılında kanun hükmünde kararnameyle dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kurulan birçok bakanlıkla birlikte Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın yasal anlamda kuruluşu gerçekleştirildi. Haziran 2011 seçimlerinin hemen akabinde Gençlik ve Spor Bakanı olarak tayin edilince bu atamaya istinaden çalışmalara başladık.

Adı konulan ama adresi belli olmayan, logosu olmayan, altyapısı hazır olmayan bir bakanlıktı Gençlik ve Spor Bakanlığı. Çünkü o tarihe kadar Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı olarak idare edilmiş ve bu devlet bakanının çalışma ofisi başbakanlık binasında bir oda olarak belirlenmiş.
Hızlıca Gençlik ve Spor Bakanlığının eksiklerini tamamladık. Markalaşma sürecini tamamladık. Logosundan personeline, binasından spordaki diğer altyapı ihtiyaçlarına kadar hem zihniyet hem de inşaat anlamında çok hızlı bir yapısallaşma sürecine girdik.
Performansını kamuoyu takdir etsin
Gençleri çok hızlı organize ettik. Çünkü öncesinde Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı vardı. Oysa kurulan bakanlık Gençlik ve Spor Bakanlığı. Gençliği sporun önünde tutan, önce gençlik, sonra spor şeklinde gençliğe odaklanan bir bakanlık algısı vardı.
Zaten o dönem Başbakanımız, Gençlik ve Spor Bakanlığını tevdi ederken ‘biz seni Gençlik ve Spor Bakanlığı olarak her iki alandaki büyük performansların sahibi olarak görmek istiyoruz’ şeklinde bir motivasyon cümlesi kurmuştu. Biz de bu istikamette çalışmalarımızı yoğunlaştırdık.

Bu anlamda performansımı kamuoyu takdir etsin, spor kamuoyu genç kamuoyu, Türkiye kamuoyu. Ama çok gayret ettik, çok çalıştık. Türkiye’nin spordaki altyapı eksikliklerini neredeyse tamamen ortadan kaldırdık diyebilirim. Türkiye Olimpiyat Hazırlık Merkezlerinin kuruluşlarını gerçekleştirdik. Sporcu tarama testleriyle ilgili altyapıyı oluşturduk.
Sporcuların daha anaokulu yaşındayken spora elverişli bedenlerin belirlenmesi için çalışmaları organize ettik ve başlattık. Hamdolsun iyi çalışmalardı bunlar.
Gençlik ve Spor Bakanı olarak en iyi icraatınız neydi?
Doğrusu çok şey yaptık. Türkiye’de 81 ilin 42’sinde yüzme havuzu yoktu. Bunu önemli bir eksiklik olarak gördüm ve AK Parti hükümetleri döneminde, benim bakanlığım döneminde kalan 42 ilin tamamına yüzme havuzlarını inşa ettik.
Başbakanımızın stadyum sözü verdiği 25 il vardı. Samsun, Trabzon, Sivas, Malatya, Antalya, Kocaeli, Sakarya, İzmir ve Diyarbakır gibi 25 ilimizin tamamına stadyum projelerini başladık ve tamamladık. Ama hepsinden önde tuttuğum proje Gençlik Merkezleri Projesi. Türkiye’nin bütün illerinde önce birer, büyük illerde ikişer, üçer olmak üzere kısa sürede 300 civarında Gençlik Merkezlerinin açılışlarını gerçekleştirdik.
Her biri birbirinden değerli projelerdi
Gençlik Merkezlerinde tiyatrodan dramaya, yabancı dil eğitiminden Osmanlıca Kuranı Kerim eğitimlerine, edebiyattan sinemaya, matematikten felsefeye, spordan sanatın, resmin ve müziğin diğer bütün branşlarına varıncaya kadar onlarca farklı branşta milyonlarca gencimize ulaşabilme ve evde ailelerinin karşılayamadığı ihtiyaçlarını giderebilme imkanını yakaladık.
Gençlik Merkezleri okul ve aileden sonra üçüncü istasyondu. Her biri birbirinden değerli çalışmalardı. Biri diğerinin önündedir diyemem.
Türk sporunda tespit ettiğiniz en temel sorun nedir?
Türk sporundaki en temel sorun mental sorun. Mental yorgunluğu aşabilmemiz lazım. Genç insanlarımız var. Kapasiteli insanlarımız var. Artık spor altyapısıyla ilgili kimsenin söz etmemesi lazım. Evet bazı ilçelerimizde bazı tesisler olamayabilir.
Her ilde her spor tesisini hazır ve nazır bulundurmak zaten mümkün değildir. Bu Japonya’da da yok, Kanada’da da yok, Amerika Birleşik Devletlerinde de yok. Bazen tesisler sporcuların olduğu yere gider, bazen de katılımın sınırlı olduğu branşlarda sporcular, tesislerin ve hocaların yoğun olarak bulunduğu yere gider.
Böylece karşılaştırmalar sağlıklı bir şekilde yapılmış olur. Bizim sporcularımızın beslenmeye, psikolojik desteğe ve mental desteğe ihtiyaçları olduğunu düşünüyorum. Psikolojik destek anlamında müessesenin kuvvetlendirilmesi bizim sporcularımıza çok şey katacaktır.

Sporcuların temel sorunu…
Sporcuların maddi doyuma ulaşması sportif başarılarının bazen düşmanı olabiliyor. Çelme takabiliyor. Sporcularımızın da şunu bilmesi lazım. Manevi başarı her zaman maddi başarının, maddi performansın önündedir. Bir olimpiyat şampiyonu olsun, bir olimpiyat şampiyonu daha olsun. Bir altın madalya birkaç da gümüş madalya kazansın. Var mı bir problem; yok.
Bugün Rıza Kayaalp ve Taha Akgül’e baktığımız zaman Avrupa Güreş Şampiyonasında biri serbest stilde diğeri grekoromende adeta madalyalara el koydular. Bu kardeşlerimizin sekiz, dokuz onuncu şampiyonlukları oldu. Marka değerler haline geldiler. O nedenle bu mentör desteği çok önemli. Kafada başarıya doymamak olursa daha başarılı olacaklar diye düşünüyorum.
AK Parti 20 yıldır ülkeyi yönetiyor. Partinizde metal yorgunluğu oluştuğuna dair görüşler mevcut. Sizin bu konudaki yorumunuzu merak ediyoruz?
Bugün aktif siyasetin dışındayım ama AK Parti’nin üyesiyim. AK Partinin tam anlamında dışına çıkmış değilim. Siyasetin de böyle bir tarafı var. Bir camiaya girdiğiniz zaman oradan çıkabilmek kolay değil. Fakat şunu gözlemlemek lazım. Herhangi bir vasıta ile buradan kalkıp Antalya’ya tek kontak ile yol gitmeye kalksanız, arabada bir hararet ısınma olabilir.
Ne yaparsınız; ya dinlenirsiniz, ya şoförü değiştirirsiniz, ya motor suyunu değiştirirsiniz, lastiklerin havasını kontrol edersiniz. AK Parti de belli zamanlarda belli değişimler ve dönüşümler yaparak yoluna devam etmeye gayret ediyor. Elbette 20 senedir iktidarda olması dolayısıyla Türkiye’de hangi konu olursa olsun hesabını AK Parti vermek zorunda, hükümete bakan alanlarda.
20 senedir iktidarda olduğuna göre sağlık da, eğitim de, yollar ve köprüler de, spor ve gençlik politikaları da, tarım ve orman da, gençlik de, su da AK Parti’nin meselesi. AK Parti de zaten bunlar benim meselem değil dememektedir. Yorulan varsa değiştirmek lazım. Önemli olan millettir memlekettir. Kimsenin paşa gönlü için herhangi bir koltukta tutulması mevzu bahis olamaz.
Sadece Ankara’nın değiştirmesini beklememek lazım
Hiç kimse hayatı boyunca milletvekili, belediye başkanı, bakan, genel müdür, bölge müdürü, il müdürü olmak durumda değildir. Bu değişimler zaman zaman yapılıyor. Biz de maalesef kendi iradesi ve isteğiyle bırakıp gitme kültürü henüz oluşmadı. Bir genel müdür, bölge müdürü, il müdürü diyebilir ki ‘benden buraya kadar artık müsaade’ bunlar da denilebilir. Sadece Ankara’nın değiştirmesini, dönüştürmesini değil de taşradaki yöneticinin de değişim ve dönüşüm talebinde bulunmasını bekleyebiliriz.
Bu yorgunlukla ilgili konu son zamanlarda çok gündem edilmeye başlandı. Ama ben şunu diyorum; Yorgunluğu en iyi değerlendirecek olan vatandaşın kendisidir. Bunun takdirini yapacak olan milletin kendisidir. 2002’den bu yana AK Parti gerek yerel gerekse genel seçimlerde hatta anayasa referandumlarını da buna katabiliriz. Girdiği seçimlerden başarıyla çıkmaktadır. Bunu bir şeye de birkaç şeye de bağlayabiliriz.
Bu seçim başarılarını, ‘millet AK Parti’den daimi olarak memnun’ yargısına da bağlayabiliriz. ‘Toplum AK Parti’den memnun ama muhalefet tarafından sağlıklı bir alternatif de yok’ gibi ilave bir yargı da geliştirebiliriz.
Suat Kılıç : Türkiye’de muhalefet büyümüyor
‘AK Parti’de kızdığımız, eleştirdiğimiz yerler var ama kime oy vereceksin’ gibi, daha ortadan bir kanaatle de hareket edebiliriz. Benim bir tespitim şu; 20 yıllık bir iktidar yorulabilir, hatalar da yapabilir. Zaten şöyle bir söz vardır. Mevlana hazretlerine atfedilir; ‘Yüzde ısrar etme doksan da olur, insan dediğin de noksanda olur.’
Bu AK Parti öteki alemden gelen doğa üstü varlıkların insan üstü varlıkların kurduğu bir parti ya da iktidar değil ki. İnsanlardan oluşmakta. Etten kemikten insanlarız. Hata da yapabilir, hatasında ısrar da edebilir, hata yaptığının farkına da varamayabilir. Yanlışa da sapabilir, bütün bunlar doğrular yanlışlar bir araya toparlandığında artılardan eksileri düşersiniz, net sayınız ortaya çıkar. Bu net sayılarına bakıldığında AK Parti’nin iktidarını koruduğu görülüyor.
Benim gördüğüm bir başka şey; Türkiye’de muhalefet büyümüyor. Türkiye’de muhalefet alternatif olamıyor. Muhalefet topluma umut veremiyor. AK Parti’nin bir üyesi olarak bu benim üzüntüm. Niye; AK Partili olarak muhalefetin güçsüz ve zayıf olmasından hoşnut olabilirim. Ama vatandaş olarak nitelikli ve kaliteli bir muhalefetin varlığı bizim karımızadır.
Bir otobüs firması olursa bilet fiyatlarını kontrol edemezsin ama 3 otobüs firması olursa bilet fiyatları kontrol altında kalır. Rekabet vatandaşın yararınadır. Muhalefet kaliteyi artıracak. Kadrolarını kuvvetlendirecek. Sorunlara inandırıcı çözümler bulacak. Öyle vara yoğa iktidarı kötülemekle bu işler olmuyor. Ne kadar eleştirirlerse eleştirsinler, Recep Tayyip Erdoğan’dan daha iyi şeyler vaat etmedikçe, topluma daha yüksek güven vermedikçe, ‘dünyada Türkiye’nin sesini biz daha güçlü şekilde seslendirir ve haklarını daha kuvvetli bir şekilde koruruz’ umudunu topluma vaat etmedikçe, Recep Tayyip Erdoğan’ın önüne geçebilmeleri mümkün değil.
Aktif siyaseti özlüyor musunuz?
Siyasete giren insanların zaten en başından siyaset yapma arzuları vardır. Siyaseti sonuçta melekler yapmıyor insanlar yapıyor. En mütevazi gördüğünüz siyasetçinin bile içinde siyasette olma, var olma, milletin sorunlarıyla uğraşma ve devlet yönetimine katkı vermek gibi bir istek vardır.
Buna ego da diyebiliriz. Ayrıca en mütevazi gördüğünüz, en alçak gönüllü olarak tanımladığınız siyasetçinin bile onu siyasete taşıyan ve iddiasını korumasını sağlayan bir egosu vardır. Ben 30 yaşından 43 yaşına kadar siyasetin içinde kalmışım. 30 yaşında vardı bende bu istek 43 yaşında bitti diyemem. Millete, devlete hizmet etme iradesi insanların içinde bitmez. Ben de siyaset yapmak isterim.
Türkiye’nin geleceğine dair neler söylersiniz?
Türkiye’de büyük bir değişim yaşanacaksa, siyasetten ve devlet kurumlarından çok daha büyük değişim dinamiğini harekete geçirecek olan öğretmen ve din adamlarımız. Ben buna inanıyorum. Kimseye bir model dayatamazsınız. Ama öğretmenler ve din adamları saygınlıklarıyla, donanımlarıyla, duruşlarıyla ve fedakarlıklarıyla gençlerimizi doğrudan hedef kitle olarak alır ve görürlerse onlarla iletişime geçerlerse dışlamadan yargılamadan, kınamadan, suçlamadan, eleştirmeden deyim yerindeyse doğduğuna ve soru sorduğun pişman hale getirmeden onlarla diyalog kurabilirse bu iki meslek grubu, Türkiye’de çok şeyin çok büyük bir hızla değişim sürecine girdiğini göreceğiz.
Suat Kılıç : Eğitimde kalite artmalı
Eğitimde kalite ne kadar artarsa, o eğitim sisteminde yetişenlerin ürettiğinin de kalitesi artacak. Bir kilogram ihracatımızın kalitesi artacak. Bununla birlikte yüksek teknoloji ürünleri ihraç etmek zorundayız. Eğitimde fedakarlık artacak, fedakarlıkla birlikte kalite artacak. Kaliteli nesiller, üretimin, imalatın ve teknolojinin kalitesini ve düzeyini yükseltecek.
Bu yükselen düzey, yüksek gelir getirecek. Yükselen milli gelir topluma dağılacak. Bu sefer yeni bir sarmala gireceğiz. Negatif sarmaldan poztif sarmala. Eğitimin kalitesi arttıkça, para artacak, para artıkça eğitimin kalitesi artacak, refah artacak. İnsanların morali yükselecek. O yüksek moralle daha yüksek eğitim, bununla daha yüksek teknoloji ve kaliteli üretim. İşte o zaman milli gelir 20 bin, 30 bin, 50 bin dolarlar düzeyine yükselmeye başlayacak.
Hedefimiz bu olmalı. Sadece AK Parti olarak değil Türk toplumu olarak hedefimiz bu olmalı. Ne yaşayanlar içerisinde ne ölenler içerisinde elinde sihirli değnek olan ve sen ben çalışmadan ülkeyi 20 bin dolar milli gelire ulaştıracak kapasiteye sahip bir siyasetçi yok. Sihirli değnek diye bir şey yok.