Sinemada var olmanın dayanılmaz hafifliği

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Sinemada var olmanın dayanılmaz hafifliği…

Başlık yanıltmasın. Ne Milen Kundera’nın ölümsüz eseridir bu yazımızın konusu; ne de Philip Kaufman’ın bu ölümsüz eserden ‘ölümsüz bir film’ çıkartma çabasıdır (Kitabını bilmem ama filmini; Daniel Day-Lewis, Juliette Binoche ve Lena Olin 3’lüsü için bile kaçırmayın derim…)

Sadede gelince… Bu yazımda, sinema türü içerisinde ortaya çıkıp bir anda parlamış; tartışmaların odağında izlenir olmuş, ardından, büyük çoğunluktaki beğeniler; azınlıktaki eleştiriler arasında birden ortadan kaybolmuş bir kaç filmi tanıtmak, sizlerle paylaşmak, açıkçası, bu filmleri bulun ve mutlaka izleyin demek istedim. İzlemediğinizi düşünerek tabi ki…

Aslında her biri gerçek bir sinemasal değer olmasına rağmen birer sönmüş yıldıza dönmesi bu filmlerin, belki benim düşünce sistematiğim, genel kültürüm ve bunu dile getirebilme yeteneğimin eksikliğinden dolayı, açıklayabileceğim bir durum değildir elbette...

Evet, çok daha ergin bir sinema ve edebiyat diline, çok daha ergin bir genel kültür ve yazma çizme becerisine sahip olmak gerekir böyle bir durumun niçin meydana geldiğini anlatabilmemiz için…

Güzel bir senaryo, iyi yönetilmiş bir kadro, ışıklar, efektler falan filan derken, içimize sinen, hatta hafızamıza kazınan filmlerden bahsediyorum… En azından ben izlediğimde bana tüm bu duyguları yaşatan filmlerden…

Dedim ya, aklımın ermediği, sonra birden, hızla ortadan kayboluşlarının ardındaki sırdır… Ya da bilinmeyendir…

Sanki hiç çekilmemiş gibi, hiç oynanmamış, hiç izlenmemiş gibi…

Yazımızı daha da karamsar hale sokmadan sinemada ‘var olmanın dayanılmaz hafifliği’ni yaşamış 2 harika filmi paylaşmak istiyorum sizlerle şimdi. Buyurun…

Sinema

PARİS-LONDRA-SAİNT PETERSBOURG HATTINDA

BİR ‘ISSIZ ADAM’ ÖYKÜSÜ…

RUSSİAN DOLLS (2005)

Yönetmen: Cédric Klapisch

Bu film bir Fransız-İngiliz komedisi diye tanımlanır genellikle. Kadroya bakıp Russian kelimesini görenler ve Dolls’un ise ‘bebekler’ anlamına geldiğini bilenlerin hayal ettiği gibi filmin, Rus güzellerle dolu olduğunu zannetmesin kimse. Ben ise sonunda söyleyeceğimi şimdiden söyleyeyim, Russian Dolls bana göre ve tek kelimeyle bir AŞK filmidir.

Evet, hem de harika bir aşk filmidir…

2002 yılı yapımı İspanyol Pansiyonu ile başlayan 2014 yılı yapımı Çin Bulmacası ile sonuçlanan ‘Üçleme’nin 2’ncisidir Russian Dolls, bunu da belirtelim baştan…

Bir dönem Fransızların en popüler sinema aktörü Romain Duris başrolde. Duris’nin popülerliğinin sadece sinemadaki oyun gücünden kaynaklanmadığını sanırım belirtmekte yarar var.

Yakışıklı aktöre eşlik edenlere bakar mısınız lütfen :

Kelly Reilly, Audrey Tautou, Cecile de France…

Bu 3 güzel kadın ve 3 muhteşem kadın oyuncu ile birlikte yakışıklı oyuncumuz Romain Duris’in, filmdeki adıyla Xavier Rousseau’nun İspanyolca öğrenmek için AB bursuyla Barselona’ya gidip, Avrupa’nın 6 farklı ülkesinden gelen insanlarla kaynaştıktan sonra Paris’teki sevgilisinin yanına dönmesinin ardından geçen 5 yılın sonrasına götürmektedir film bizi.

sinema

Artık hayalini kurduğu gibi bir yazar olmayı başardıysa da, kendini bir kez daha kaybolmuş hissetmektedir Xavier. Hem maddi hem de romantik cephede yaşadığı sıkıntılar onu önce Londra’ya, ardından Saint Petersbourg’a sürükler. Bu yolculuk, ona yıllar sonra bir kez daha işi, hayatı ve aşkı yeniden keşfetme imkanı tanıyacaktır.

Tabi Xavier için bu tanıma ve keşif süreci aslında, sık değiştirilen sevgililer, günübirlik ilişkiler, çoğunlukla sadece cinselliğe dayalı birlikte olma maceralarıdır.

Belli bir standardı olmayan, hızlı yaşayan ve bunu filmi izlerken bizlere de hızla izlettiren bir kişilik Xavier’in ki…

Ta ki, Wendy(Kelly Reilly) karakterini yeniden keşfine kadar. ‘Yeniden’ diyorum çünkü 5 yıl önceki o köhne ve berbat İspanyol Pansiyonu’nda tanışıyorlardı zaten.

Dedim ya bana göre bir aşk filmi. 2 saatlik zamanın sonunda, film bittiğinde yani, ‘Ben neden böyle şeyler yaşamıyorum, kahretsin!’ diyeniniz olacaksa, şimdiden söyleyeyim, kesinlikle izlemesin.

Oysa, “Herkes yaşayabilir bunları, herkes hissedebilir, aslında gördükleriniz yabancı değil size, bize. konu ilişkiler olunca hepimiz benzer şeyleri yaşıyoruz, benzer şekilde sevip, benzer şekilde ayrılıyoruz. Benzer duyguları tadıyoruz” dedirten bir film Russian Dolls…

Bu, mutluluk hormonunu artıran, biraz da mutluluk hormonu işini abartan, sabırsızlıkla izlenmeyi bekleyen bir film…

Bir istasyonda ayrılma sahnesi var ki, inanılmaz, muhteşem, etkileyici…

sinema

Wendy’nin, artık bu adamdan bir numara olmaz deyip ilişkiyi kestirip attığı o sahnedeki muhteşemlik, aslında Wendy’nin ‘ıssız Adam’ Xavier’e söylediklerindedir çoğunlukla…

Issız Adam

‘Sen mükemmel bir adamsın. Ben o kadar iyi değilim. Sadece başıma gelen en iyi şey oldun sen. Tonlarca eksikliğin, problemin olduğunu da biliyorum. Ama kimin yok ki. Ben senin problemlerini tercih ediyorum. Mükkemmel tarafın eksik yanların. Sen sahilde bir gün gibisin. Ben sadece güzel olanı görürüm, geri kalanı ise kendim hallederim. Ben mükemmel olmayanı seviyorum…’

Evet bunları dedikten ve, ‘Sanırım şimdi gitmen lazım’ı ekledikten sonra Wendy, Xaiver’in kalakaldığı o sahne, Issız Adam’ın o meşhur son sahnelerini hatırlattı bana...

Ve sonra, Xavier’in dediği gibi midir, yani kadınlar Matruşka gibi midir?..

Boşverin onu siz, aşk sorhoşluğu içerisinde ne dediğini bilmiyor işte…

Evet, filmi izleyin siz, çok ama çok daha fazlası orada…

BOUNDRANT KARDEŞLER ÖLÜMSÜZDÜR!

LAWLESS-Kanunsuzlar(2012)

Yönetmen: John Hillcoat

Lawless benim için, daha sonra bir çok harika filmde, dizide izleyeceğimiz(The Revenant, Legend, Tabbo-dizi, Peaky Blinders-dizi, Warrior, Venom gibi) Tom Hardy’i ilk kez keşfettiğim filmdir daha çok…

Tom Hardy’nin yanısıra Jessica Chastain(Nihayet ve nihayet Oscar ile ödüllendirildi. Bu yılın ‘en iyi kadın oyuncu’ Oscar’ını The Eyes of Tammy Faye filmindeki rolüyle almayı başardı), Shia LaBeouf, Mia Wasikowska, Guy Pearce ve Gary Oldman’lı kadrosuyla Lawless, 2012 yılında Cannes’da Altın Palmiye için yarıştığında büyük ses getirmiş, bir çok eleştirmenden de olumlu not almıştı…

Lakin, tam da giriş bölümünde belirttiğim gibi, birden kabuğuna çekiliverdi. Aniden dinen bir fırtına gibiydi Lawless…

kanunsuzlar

Mükemmel kadrosuyla, hemen herkesi sarıverecek konusuyla filmimiz aslında beklentileri çok yükseklere çıkartıyor, farkındayım… Lakin filmi izlediğimizde, bir takım eleştirmenlerin, ‘yavan aksiyon sahneleri’; ‘ağır aksak ilerleyen anlatım’, ‘kopuk senaryo’ gibi eleştirilerinde çok da haksız olmadıklarını görüyor ortalama sinema seyircisi bile…

Bu notu düşmemin asıl sebebi şu: Hani birden ortadan kayboldu diyoruz ya filmimiz için; izleyip bitirdiğinizde, nedeni bunlar olabilir mi, sorusu kafanızı kurcayabilir, biliyorum…

Evet, hatta dışarıdan bakıldığında ‘fazla süslü’ bir gilm gibi de duruyor olabilir…

Oysa gerçek şudur ki filmimize dair, muhteşem oyunculuklar ve seçili konusu ile Lawless; en başından sonuna kadar sizleri kavrıyor, içine çekiyor ve harika bir sinema deneyimi yaşatıyor…

kanunsuzlar

Şiddet sahnelerini fazlaca kullanmakta çekinmeyen filmin ana teması kardeşlik ve güçlü aile bağları üzerine kurulu. ‘Boundrant kardeşler ölümsüzdür’ sloganıyla filmimiz; Jack Boundrant(Shia LaBeouf) ve Bertha(Mia Wasikovski) arasındaki aşka da yer veriyor bolca…

John Hillcoat’ın yönettiği filmimizin konusu ise kısaca şöyle:

ABD’de Büyük Buhran dönemi, Virgina. Kaçakçılıkla nam salmış Bondurant kardeşlerin gerçek hikayesinin anlatıldığı film; yasa dışı yollarla zengin olan alkol üreticilerini ve kaçakçılarını odağına alıyor. Bondurant ailesine mensup 3 kardeşin birbirine olan sadakati; kaçakçılıkla kazandıkları iyi paradan kendilerine pay isteyen devlet görevlileri karşısında da sınanıyor.

En genç kardeş, Jack, kendisini yeni Al Capone olarak düşler; neye malolursa olsun güzel takım elbiseler, silahlar ve hızlı arabalar hayaleder. İçki yasağının en hassas döneminde, ailesinin yasadışı alkol üretimini büyüterek; bir yandan güzel bir Amiş kızı olan Bertha’nın sevgisini kazanmaya çalışırken; bir yandan da büyük bir suç imparatorluğu kurmayı planlar. Ortanca kardeş, Howard, kavgacı, sadık fakat pervasızdır. Howard’ın desteğini alan Jack artık istediği işi yaptıracak kas gücüne de sahiptir. Ancak onları yönlendirecek bir lidere ihtiyaçları vardır. Bu sorumluluk en büyük kardeş Forrest’a yüklenir. Sabırlı ve güvenilir Forrest ise elindeki kartları kimseye göstermeyen; planlarını başkalarıyla paylaşmayan ve karaktere çok önem veren bir insandır.

Gerisi filmimizde, iyi seyirler…

Muammer DİLBER

Sinemada var olmanın dayanılmaz hafifliği

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Giriş Yap

Kanaldaa ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!