Metavers son dönemlerde teknolojinin gündemine yerleşti. Ancak bu konuda yıllardır çokça sinema filmi çekildi! Yazarımız Muammer Dilber işte bu konuyu kaleme aldı.
Sinema tutkunları için o filmler (yani kült olanlar), sadece kendilerine ait olan filmlerdir. Başkalarının değil onun filmidir o film…
O film, bir yerinden sarmalamıştır sinema tutkununu… Yakalamıştır sımsıkı onu o film…
O filmde yakalamıştır heyecanı, tutkuyu sinema tutkunu…
Bir başkadır o film!
Sanatsal değeri olup olmaması, çok izleniyor olup olmaması, sinemalarda boş salonlara oynaması, milyonlarca dolar zarar ettirmesi yapımcılarına, Film Akademisi üyelerinin yüzüne bile bakmamaları, Oscar’ın, Berlin’in, Cannes’in yanından bile geçemeyecek olması, umurunda bile olmaz filmseverin…

Ütopik şehirler, sıradışı varlıklar
Çekilmiş boş sahneler, karikatüre edilmiş tipler, ütopik şehirler, mekanlar, yer yer ortaya çıkan sıra dışı varlıklar, yine de o filme olan beğeniyi, hayranlığı azaltmaz sinemasever için…
İşte kült filmler, böyle bir şeydirler. Az sayıda ama son derece tutkulu hayranları vardır kült filmlerin…
Adının Latince ‘cultus’tan, yani ‘tapınma’dan gelmesi boşuna değildir…
Düşük bütçeleriyle, eleştirmenlerin sövgüleriyle, ticari başarıda dibe vurmalarıyla ünlü bu filmlerin yine de azımsanmayacak hayran kitlesi vardır…
Bu azımsanmayacak kitle, taptıkları bu filmleri her izlediklerinde adeta bir kez daha kendilerinden geçerlerken o filmleri en nadide koleksiyonlarının baş sırasına yerleştirmeyi de ihmal etmezler..
Kült filmleri, yukarıda yazdıklarımla biraz olsun tanımlamaya çalıştım. Çalıştım ancak, çok önemli bir detayı da unutmamam gerekiyor.
O da, kült filmlerin tamamının sadece belirli miktarda tapınanı, müridi olduğu da doğru değildir…
DÜNYAYI KURTARAN ADAM’DAN
PULP FİCTİON’A…
Çünkü öylesine kült filmler vardır ki, yayınlandığı günden bugüne sinema evreninde baş tacı edilmiş, hep saygıyla anılagelmiştir…
Örneğin klasik haline gelmiş De Niro’lu Taxi Driver ve Tarantino’nun Pulp Fiction’ı, birer kült filmdir kuşkusuz…
Sinemasal açıdan hiç bir değeri olmayan Cüneyt Arkın abimizin Dünyayı Kurtaran Adamı gibi…
Burada filmin kaliteli oluşu, olmayışı değildir önemli olan… Önemli olan kendine has oluşudur, bizi bir yerlerinden yakalamış olmasıdır… Bir yerleriyle bizi esir almasıdır…
Bizi başka bir hayal dünyasına, başka bir evrene taşımasıdır…
İnsanoğlunun yeni yeni tanıştığı sanal evreni (metavers) bize yıllar önce sunmasıdır önemli olan…

Onlar bizim ‘Metavers ‘lerimizdir!..
Bu uzun girişten sonra, kendime ait bir kaç kült filmi size tavsiye etmeden de geri duramazdım elbette…
Buyurun benim mini seçkime…
V FOR VENDETTA(2005)
James McTeigue’den aklımızı buharlaştıran, yüreğimizi cız eden, her karesine ‘militanca’ saplandığımız bir filmdir V For Vendetta.(Kült hayranları için tabi ki..ve onlarından dilinden yazıyorum, bilesiniz…) Güzeller güzeli Natalie Portman, inanılmaz maskesiyle(yüzünü hiz görmesek de filmde) Hugo Weaving usta… Gerçek özgürlük nedir? Anarşi ile özgürlük arasındaki bağ nedir? Bunlar da ne biçim sorular değil mi? Haklısınız… O yüzden boş verin bu soruları, filmin keyfini çıkarın. Çıkarın ki kafanız buharlaşsın, yüreğiniz cız etsin!..
THE TRUMAN SHOW(1998)
Nasıl güzel bir ada, nasıl güzel bir hayat. Herkes mutlu, her şey düzgün, her şey ne kadar planlıdır… Ya o Truman Burbank. İçimize kadar işleyen yaşamıyla Truman!.. Herkesin bir oyun içinde olduğunu bildiğini bir tek bilmeyenin kendisi olduğu sevgili Truman… Ne kadar mutludur kartpostal gibi şehirde… 1989 yılında Ölü Ozanlar Derneği, 2003 yılında Dünyanın Uzak Ucu ile sinema tutkunlarını büyülemiş, 1981 yapımı Mel Gibson’lu Gelibolu’yu da çekmiş Avustralya’lı Peter Weir’in bir ‘düşler tiyatrosu’dur Truman Show bizim için…
OLD BOY(2003)
filmhafızası.com’da ‘Özgürlüğünde tutsak olmanın hikayesi’ diye tanımlandığı bir yazı okumuştum Old Boy(İhtiyar Delikanlı) ile ilgili. Konuya bakar mısınız: Film Oh Dae-su’nun yağmurlu bir gecede kaçırılmasını ve 15 yıl boyunca bir odada esir kalmasını anlatarak başlar. Odada bir televizyon ve ihtiyaçlarını karşılayacak banyo, yatak vb. eşyalar bulunmaktadır. Esir kaldığı sürede Oh Dae-su’ya ne kadar esir edileceği söylenmez. İşte bu konu bile Park Chan-wook’un bu filmini kült mertebesine eriştirmeye yeter… ‘Ve tamamen ürkütücü, hasta, nihilist ve negatif hikâye yaratmak daha bile etkileyici’ deyişini bile saymıyorum yönetmenin!..
BİG LEBOWSKİ(1998)
İnanın yazmasam olmazdı. Tamam Coen kardeşler hayranıyım, tamam Coen’ler ne çekse benim için abartılı biçimde ya başyapıt ya da kült, tamam Coen kardeşler denilince tarafım, fanatiğim. Lakin olmazdı, çünkü bırakın filmin tamamını, Jeffrey ‘The Dude’ Lebowski kült’ü var bi kere bu filmde. Onu tanımamak, Jeffrey ile ‘dude-ahbap’ olmamak olmazdı! Dude’u izleyin sadece… Yanında bakın kimler var üstelik. John Goodman, Steve Buscemi, John Turturro veee Julianne Moore… Her biri karikatürize edilmiş karakterlerimizin tamamı müthiş birer oyuncu aynı zamanda. Dedim ya, Big Lebowski olmadan ‘kült film’ falan olmaz!..