Hüseyin Nihal Atsız, 12 Ocak 1905 tarihinde İstanbul’da doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Kadıköy’de tamamladı, Askeri Tıbbiye’ye girdi. 1925’te etkilendiği Türkçülük akımından kaynaklanan problemlerden dolayı okuldan atıldı. Kısa bir süre sonra Kabataş Erkek Lisesi’ne geçiş yaptı ama bu defa öğrenci değildi, yardımcı öğretmenlik yapmaya başladı.
Hüseyin Nihal Atsız, bir yandan öğrenciliği de devam ettirerek İstanbul Darülfünunu Edebiyat Bölümü’ne kayıt yaptırdı. Bir hafta sonra askerliğini yapmak için okula ara verdi. Üniversiteye geri döndükten sonra bir arkadaşıyla birlikte ‘Anadolu’da Türklere Ait Yer İsimleri’ adlı bir makale yazdı. Bu makale Türkiyat Mecmuası’nda yayınlandı.
Öğretmeninin dikkatini çekti
Yazdığı bu makale öğretmeni Mehmet Fuat Köprülü’nün dikkatini çekti. Bu yüzden Atsız’a yardımcı olmaya karar verdi. Köprülü, ‘Mezun olduktan sonra 8 yıl boyunca liselerde mecburi hizmet yapılmalı’ şeklindeki kuralı Atsız için esnettirdi, 1931’de asistanı olarak üniversiteye yanına aldı.
Hocası Köprülü, Zeki Velidi Togan, Abdülkadir İnan gibi isimlerle birlikte ‘Atsız Mecmua’ adlı Türkçülük yanlısı bir dergi çıkarmaya başladı. Ancak dergide yayınlanan ‘Dârülfünûn’un Kara, Daha Doğru Bir Tabirle, Yüz Kızartacak Listesi’ makalesi yüzünden 1933 yılında asistanlıktan uzaklaştırıldı.

Türkçe öğretmenliği yaptı
Bu dönemde öğretmenliğe dönmeye karar verdi. Malatya’ya tayini çıktı. Burada birkaç ay Türkçe öğretmenliği yaptıktan sonra tayinle Edirne’ye gitti. Bu sırada ‘Türkçü Dergi’ sıfatıyla ‘Orhun’ isimli bir dergi çıkarmaya başladı. Derginin yayınına, ders kitaplarında okutulan tarihi açık ve ağır şekilde eleştirdiği için bakanlar kurulu tarafından son verildi.
Nihal Atsız, 1934 yılında İstanbul’daki Deniz Gedikli Hazırlama Okulu’na atandı. Burada 4 yıl çalıştıktan sonra 1938’de görevden alındı. 1939’a kadar Özel Yüce-Ülkü Lisesi’nde öğretmenliğe devam etti. 1939-1944 yılları arasında Boğaziçi Lisesi’nde görev yaptı. Bu sırada Orhun adlı dergiyi tekrar yayınlamaya başladı.
Hüseyin Nihal Atsız, Türkçülük hareketinin kurucusu
Alparslan Türkeş’in içinde bulunduğu Türkçülük hareketinin kurucusu ve fikir babasıdır.
Bu yıllar, İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna gelinen, Türkiye’de ideolojilerin çarpıştığı bir dönemdi. Atsız, Orhun Dergisi’nin bir sayısında dönemin başbakanı Şükrü Saracoğlu’na çağrı yayınladı.
Pertev Naili Boratav, Sabahattin Ali gibi isimlerin Marksist hareket içinde olduğunu öne sürdü, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in istifa etmesini istediğini belirtti.
Boğaziçi Lisesi’nden alındı
Bu çağrı, birçok ilde komünizm aleyhinde ufak çaplı ayaklanmaları tetikledi. Tepki uyandıran mektubun ardından Boğaziçi Lisesi’ndeki vazifesinden alındı, Orhun Dergisi tekrar kapatıldı.
Sabahattin Ali, mektupta ‘vatan haini’ olarak suçlanması nedeniyle Atsız’a hakaret davası açtı. Bunun üzerine 6 ay hapis cezasına çarptırıldı. 1944 yılında dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Nihal Atsız ve 34 arkadaşı aleyhine bir konuşma yaptı.
Bunun üzerine grup yargılanmaya başladı ve Atsız 6,5 yıl hapse mahkum edildi. Fakat temyize gidince bu süre 1,5 yıla indirildi.
Süleymaniye Kütüphanesi’nde çalıştı
1952’de ‘Türkiye’nin Kurtuluşu’ adlı konferansı üzerine bazı gazeteler Atsız’ın aleyhinde yazılar yazdı. Bunun üzerine Haydarpaşa Lisesi’ndeki görevinden alınarak tekrar kütüphaneye tayin edildi. Süleymaniye Kütüphanesi’nde emekli olana kadar çalıştı.
Nihal Atsız, 1950 yılında ‘Orkun’ adlı dergide yazarlık yapmaya başladı. Bununla birlikte ‘Ötüken’ adlı dergiyi de yayınladı. Bu dergilerde yazdığı bazı makaleler, genel anlamda ‘Marksistlerin Doğu’daki gizli çalışmaları’ diye adlandırdığı yazıları tepki topladı.
Bu sırada ‘Ötüken’deki yazıları yüzünden Atsız ve bir arkadaşı açılan dava sonucunda 15 ay hapse mahkum edildi. Bu mahkumiyet kararının ardından çalıştığı üniversitedeki öğretmen ve öğrencileri dönemin cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ten Atsız’ın affını istedi. İstekleri cumhurbaşkanı tarafından kabul edildi.
Yağmur ve Buğra isimli iki çocuk babası olan Nihal Atsız geçirdiği kalp krizi sonucu 11 Aralık 1975 tarihinde vefat etti.
ESERLERİ
Roman;
Dalkavuklar Gecesi, Bozkurtların Ölümü, Bozkurtlar Diriliyor, Deli Kurt, Z Vitamini, Ruh Adam
Öykü;
Dönüş, Şehidlerin Duası, Erkek Kız, İki Onbaşı, Her Çağın Masalı: Boz Oğlan Sarı Yılan
Şiir;
Yolların sonu
İnceleme;
Türk Tarihi Üzerine Toplamalar, Türkler ve Osmanlı Sultanları Tarihi, Türk Edebiyatı Tarihi, Türk Ülküsü, Osmanlı Tarihine Ait Takvimler, Türk Tarihinde Meseleler
Biyografi;
Edirneli Nazmi, Kemalpaşaoğlu, Birgili Mehmet Efendi, Ebussuud

Mutlak Okunacak 3 Eseri !..
Bozkurtlar
Ötüken Neşriyat
584 Sayfa
Bozkurtlar, okuyucularını asırlar öncesine, ata yurtlarını yoğuran eski tasa ve kıvançların, zafer ve yenilgilerin; bozkırda şekillenen eski Türk yaşayış ve töresinin, ahlâk ve erdemlerinin yüceltildiği ülküleştirilmiş bir kahramanlık diyarına taşır.
Bu iklimin havasını soluyacak Türk çocukları, karşılarında, atalarının göz alıcı bir aydınlıkta parıldayan faziletli hayat sahnelerini bulacaklardır.

Türk Ülküsü
Ötüken Neşriyat
168 Sayfa
Bir ülkünün çevresinde toplanmak ve onun için ölümü göze alarak savaşmak ne güzel şeydir! İnsanlar ancak ülkü ile hayvanlardan ayrılabiliyorlar. Millî bir ülkü olmadıktan sonra, insanın hayvandan ne farkı kalır?
Hayvan, ölümden ve ızdıraptan kaçar, kuvvetliden korkar. Ölümden korkmayan, ızdıraptan kaçmayan, kuvvetli ile savaşı göze alan yaratık ancak ülkücü insandır.
Bir zamanlar dinler insanları hayvan olmaktan kurtarmak için çalıştı, onlara Tanrı’dan öğütler verdi. Bugünkü ülküler, tamamıyla millîdir. Dinî inancı da içine almış olan millî ülkü, insanları sürükleyen, güçlendiren, asilleştiren bir duygu ve düşüncedir.
Bugünün kaba maddeciliği arasında Türk ülküsü sararmış biraz küllenmiş gibi görünüyor. Maddecilik hastalığı geçtiği zaman o yine parlayacaktır. Onun için Türk ülküsüne sarılmaya mecburuz.
Bütün Doğu milletlerini yendiği halde yalnız Türklerle başa çıkamayan Batı’nın içine sinmiş düşmanlığı ve hıncı karşısında bizim silahımız Türk ülküsüdür. Tek başına Avrupa’ya dalan ve yüzyıllarca tek başına bütün Avrupa milletlerine karşı Allah’ın adını savunan Asya arslanları zaman zaman gaflet uykusuna dalmışlar fakat sonra sıçrayıp şahlanmışlardır. Bu seferki dalgınlık biraz tehlikeli gibi görünüyor. Çünkü içinde bir de yabancıya hayranlık unsuru var. Tehlikeler nereden gelirse gelsin ne kadar büyük olursa olsun tek çare ve tek ilacı Türk ülküsüdür.

Ruh Adam
Ötüken Neşriyat
240 Sayfa
Ruh Adam, Türk edebiyatında pek alışılmamış çeşitte bir romandır. Müellifin tarihî romanlarını okumuş olanlar, tarihî bir roman gibi başlayan bu eserin öyle olmadığını görecek sayfalar ilerledikçe kendilerini aşırı bir sembolizmin içinde bulacaklardır. Bir tarih çeşnisinin de yer aldığı roman, yaşamanın gayesini yalnızca askerlikte bulan bir subayın hayatıdır.
Tabiatüstü olaylarla anlatılan bir hayat hikâyesinin, dikkatle bakıldığı zaman, gerçeklerin sembollerle çerçevelenmiş ifadesinden başka bir şey olmadığı görülecektir. ‘Ruh Adam’, kendi nefsi ile mücadele eden bir insanın macerasıdır. Edebî-ruhî tahlilini yapanlar, eserin hakikaten bir roman mı, yoksa yaşanmış bir hayat mı olduğunu kestirmekte hayli tereddüde düşeceklerdir.