Crystal Palace, İngilizlerin güçlü ekiplerinden. 1998 yılında İnter Toto Kupası’nda karşılaştıkları Samsunspor’un o dönemki yıldızı Celil Sağır’ı istedi. Ama Celil o teklifi reddetti. Celil Sağır’ın reddette gerekçesi neydi? Cevabı bu röportajın satır aralarında. Keyifli okumalar…
Crystal Palace hikayesi başta olmak üzere Türk futbolunun bir dönemine damga vurmuş Samsunspor’un sembol isimlerinden Celil Sağır ile hikayesini konuştuk. www.kanaldaa.com’a samimi açıklamalarda bulunan Celil Sağır ile sizi baş başa bırakıyoruz.
Futbol topuyla tanışma hikayenizi anlatır mısınız?
Futbolla tanışma hikayemiz sokak futboluyla oldu. 4 yaşında mı 5 yaşında onu bile hatırlamıyorum. O zamanlar biliyorsunuz, sosyal medya falan yoktu. Bilgisayar telefon hiçbir teknolojik aletler yoktu. Ya evde duruyorduk ya da sokakta futbol oynuyorduk. Topla öyle tanıştık.
Futbola kim yönlendirdi?
Kimse yönlendirmedi. O zamanlar 1982 dünya kupası vardı. Televizyonda dünya kupasını izlerken başka yapacağımız bir sosyal aktivite yoktu. Sadece önümüzde bir televizyon vardı, sokak vardı. Televizyonda ve sokakta bizim gözümüze giren futboldu.
İdolüm Maradona’ydı
İdolünüz var mıydı?
Dünya kupasını izlerken Arjantin vardı. Arjantin’de kim oynuyordu. Diego Armando Maradona. O zaman onun koşusu, duruşu, yürüyüşü onu rol model alıyorduk. O zamanlar sokaklarda da o şekilde anılırdık.
Futbolcu olacağınızı ne zaman anladınız ?
Profesyonel olduğumda anladım. Profesyonel olana kadar zaten amatör düşünceyle oynadığımız için tamamen futbolu düşündüğümüz için arkadaşlığı düşündüğümüz için, parayı hiç düşünmüyorsunuz. Hedefim illa profesyonel olmak değildi. Bu işi sevdiğim için, çalıştığım için belli bir yere geleceğime inanıyordum. Ama olmazsa olmazım futbol değildi. Aynı anda okuluma da devam ediyordum. O zamanki şartlar öyleydi. Hani şöyle meşhur bir kelime var; ‘Oku adam ol’ diye. Şimdi veliler çocuklarını ellerinden tutup futbola getirirken o zamanlar bizim velilerimiz de ‘oku, adam ol, öğretmen ol, doktor ol’ derlerdi. Ondan dolayı böyle bir hedefimiz yoktu. Sadece sevdiğimiz ve çalıştığımız için belli bir yere geldik.
Kaç yaşında ve hangi kulüpte profesyonel oldunuz?
18 yaşında profesyonel oldu. Samsun’un semt takımlarından o dönem 3.Lig’de yer alan Kadıköyspor’da profesyonel oldum. Profesyonellikle ilk tanışmam amatör kulüp Yolspor’dan Kadıköyspor’a geçmemle oldu.
Fenerbahçe’de kalıcı olabilirdim
Kariyerinizde verdiğiniz en doğru ve en yanlış karar nedir?
En doğru kararım Samsunspor’a imza atmamdı. En yanlış kararım da Samsunspor’a dönmekti. Fenerbahçe’deydim. Bende o zamanlar inanılmaz bir Samsun sevgisi vardı. Halen de öyle. Samsun ve Samsunspor sevgisi hat safhada zaten. Özellikle Samsunspor’dan giderken başkanımız ‘madem bonservisini ödüyorlar kulüp para kazansın, sen zaten geri dönersin’ demişti. Aslında Fenerbahçe’de kalıcı olabilirdim. Yeteneklerime güveniyordum. Fakat birinci idmanda sakatlanmam, tarak kemiğimin kırılması, bir futbolcu için en ciddi sakatlıklardan biriydi. Onun şanssız bir şekilde başımdan geçmesi, beni biraz ikinci plana itti.
Daha sonra Fenerbahçe’de o ritmi yakalayamadım. Devre arasından sonra oynadığım maçlar oldu. Hatta kendi mevkiimin dışındaki bölgelerde oynadım. Oranın da ekmeğini yedim. O ritmi, havayı yakalayamadım. Samsunspor sevgim ve Samsun özlemim hiç dinmediği için orada kalmadım. Geri geldim. Hayatımın en büyük hatasıydı. Samsun’u ve Samsunspor’u çok iyi yerlerde temsil etme düşüncem vardı. Orada bunu düşünebilirdim. Fenerbahçe’de şampiyon olduk. Şampiyonlar Ligi’nde oynama ihtimalime rağmen ben geri döndüm. Geri dönerek Samsun’u Samsunspor’u Avrupa’da en iyi şekilde temsil etme şansını yitirmiş oldum.

Samsun sizin için ne ifade ediyor?
Samsun benim yaşam biçimim. Doğduğum, büyüdüm bir şehir. Hayatımın bütün güzel anılarını burada yaşadım. Bir insan kendi doğduğu şehir için ne hissederse ben de Samsun için onu hissediyorum. Benim ki bir tık daha yukardadır. Samsun Karadeniz’in en güzel şehri. Mustafa Kemal Atatürk’ün kurtuluş savaşını başlattığı bir şehir. Onunla ayrı bir gurur duyuyorum. İnanılmaz futbolcuların yetiştiği bir şehir. Samsun benim için çok ayrı bir anlam ifade ediyor.
Samsunspor’da sembol olmuş futbolcularla forma giydiniz. O günlerden bahseder misiniz?
Ercan abi, başta olmak üzere İmdat abi, bunlar Türkiye’de kaptanlığın nasıl olması gerektiğini, nasıl yapılacağını uygulamalı göstermiş abilerimizdir. Onların yeri çok ayrıydı. Halen bakıyorsunuz bugün takımlardaki en büyük eksikliklerden biri kaptanlıktır. Takım arkadaşlarına yeri geldiğinde ders vermesi lazım, söylediği sözlerle, kelimelerle, icraatlarla. Yeri geldiğinde yermesi yeri geldiğinde de övmesi lazım. Bunları çok iyi yapan kaptanlarımız vardı bizim. Ercan abi, İmdat abi gibi.
Serkan Aykut’u söylemeye gerek yok. Benim gözümde Türk futbol tarihinin en büyük golcüsü. Bunu kimse inkar edemez. Süper Lig’de Serkan Aykut’un 188 golü vardı. Biz 2005’te küme düşmeseydik, her sezon 20-25 bandında gittiğini düşünürsek şuanda herkesi geçmişti. Penaltı atmamasına rağmen Türkiye’nin birinci golcüsüydü.
A Milli takımda beraber oynadığım Vural. Cenk İşler, burada yetişmeseler bile Tümer, İlhan var. Ertuğrul abiyi biliyorsunuz. Buradan Beşiktaş’a transfer olurken Samsunspor’a inanılmaz paralar kazandıran bir değerdir. Bizde geçmişten bugüne nice değerler yetişmiştir.
İsmail Uyanık, bize Allah’ın bir lütfu
Siz futbolcuyken başkan İsmail Uyanık’tı. İlişkiniz nasıldı?
Şöyle bir espri yapayım. İsmail Uyanık Allah’ın bir lütfudur bize. Efsane olmak kolay değildir. Efsane olmak duruşla olur, bilgi ve birikimle olur. Arkadaşlıkla olur, sahiplenmeyle olur. Parayla olmaz efsane. Türk futbol tarihinde yıllar geçse de halen bir değeri olan isimdir İsmail Uyanık. Ben ondan ne aldım derseniz, inanılmaz bir duruş,
Oynadığınız dönemin futboluyla bugünün futbolunu kıyaslar mısınız?
Bizim zamanımızda top tekniği daha yüksek oyuncular fazlaydı. Sokak futbolunun geldiği noktayı anlatıyorum. O zamanlar sokak futbolu olduğu için top tekniği iyi olan oyuncular seçilirdi. O zamanki eksiklikte fiziksel ve kondisyondu. Şimdi futbol bilimiyle uğraşan teknik adamlarımız analizler yapıyor, her zaman koşu mesafesine bakıyorlar. O zaman ne kadar koşuluyordu, şimdi ne kadar koşuluyor. Şuan en az iki üç katı mesafe koşuluyordur. Şimdi günümüz futbolunda ikisini bir götürüyorlar. Özellikle Avrupa’da.
Oynadığınız dönemin futbolcularıyla bugünün futbolcularını kıyaslar mısınız?
Mantalite farkı var. Bizim zamanımızda vizyon, misyon diye bir şey yoktu. Biz tamamen spontane yaşıyorduk. Çekirdek bir ailemiz vardı. Onlarla birlikteydik. Hatta her zaman söylüyorum, İnter Toto Kupasına katıldık. Werder Bremen ve Crystal Palace ile oynadık. Hatta Crystal Palace beni ve Vural’ı istedi. Başkanımız o dönem geldi ‘İngiliz ekibi sizi istiyor. Ne diyorsunuz’ dedi. Ben, ‘Başkanım ben Kavak’tan dışarı çıkamıyorum, nasıl gideceğim’ demiştim. Bizim böyle bir vizyonumuz yoktu. Böyle bir cesaretimiz yoktu. Böyle bir amacımız yoktu. Şimdiki nesil kendini ço5k iyi yetiştiriyor. Hem futbolunu hem de vizyonunu geliştiriyor. Hedef koyuyor kendine.
Çalıştığın teknik direktörler içinde senin için en önemlisi kimdi?
Benim için en önemlisi Gigi Multescu’ydu. Çünkü 18 yaşında 3.Lig takımından bir futbolcuyu alıyorsun, gözün kapalı oynatıyorsun. Takıma monte edip inanıyorsun. Samsunspor gibi değerli bir takım, Süper Lig’de isim yapmış, ilk 5 içerisinde oynayan takım içerisine gencecik bir çocuğu kimseye sormadan oynatıyorsun. Bu çok önemli. Yeni nesil hocalara da bunu tavsiye ederim. Korkmasınlar. İnandığınız gençleri takıma monte edin. Onun için Multescu’nun yeri bende ayrı. Sadece bana değil, Serkan Aykut’a, Vural’a güvendi.
Teknolojinin, sosyal medyanın, futbola, futbolculara etkisi için yorumunuz nedir?
Çok fazla. İyi kullanırsan iyidir. Bizim zamanımızda cep telefonu yoktu. İnternet yoktu. Bu kez ne yapıyorduk, sadece futbola odaklanıyorduk. Antrenman, maç sonrası ailemizin yanına gidiyorduk. Şimdiki neslin hata yapma şansı çok fazla. Özellikle telefon gece yarılarına kadar ellerinde. Bu nedenle göz yorgunluğu oluyor. Bu futbolcu için çok tehlikeli. Ancak teknoloji doğru kullanılırsa iyi. Ben ülke futbolumuzdaki sporcularımızın doğru kullandığına inanmıyorum.

Futbolcular sosyal medya hesaplarının yönetimi konusunda destek almalı mı?
Mutlaka. Zaten destek alanlar bir yerlere geliyor.
Futbol-para-profesyonellik-duygu ilişkisine dair ne söylemek istersiniz?
Bizim zamanımızda duygusallık ön plandaydı. Özellikle bu işin içine para girdiğinde orada profesyonellik başlıyor. Biz milli takımda bile duygularımızı üst seviyede yaşayan insanlarız. Ancak Avrupa’da bu yoktur mesela. Orada profesyonel olarak yapıyorlar bu işi. Biz de duygusallık ve para ikisi bir arada olmuyor. Sıkıntı oluyor. Bizdeki eksiklik profesyonellik.
Futbolu bırakınca futbolun içinde aktif görev almayı düşünmediniz mi?
Düşündüm. Şartlar el vermedi. Günümüzde siyaset futbolun içine çok girdi. Bir tarafın adamı olunca öteki tarafta tu kaka oluyorsun. Bir tarafın adamı olmak zorundasın. Dava adamlığı yerine bir tarafın adamı olmak zorundasın. Biz dava adamlığını seçtiğimiz için kendi düşüncemize uygun kişileri bulamadık, ortamı oluşturamadık. Ondan dolayı futbolun içinde çok kalmak istememe rağmen beceremedik.
Celil Sağır Futbol Akademisi’ni neden açtınız?
Bunu yapmamdaki en büyük neden gençlere kendi tecrübelerimi aktarmak. Ben sokak futbolundan geldim. Buradaki hedefimiz sokak futboluyla modern futbolu birleştireceğimiz ortam sağlamak.